''Perperişan'' sayısı çıktı!

''Perperişan'' sayısı çıktı!

“Perperişan” dosyamızla merhaba. Mabel Matiz’in sansürlenen şarkısından ilhamla hazırladığımız bu sayıda, içimize de sinen ahlakçılık ve muhafazakarlığı sorguluyoruz.

Biz dosyayı hazırlarken, 11. Yargı Paketi’nin taslağı düştü önümüze. LGBTİ+’ları hapse atmayı ve transların cinsiyet uyum ameliyatı yaşını 25’e çıkarmayı hedefleyen bu tasarı; LGBTİ+ hareketinin yoğun direnişi sonucu şimdilik geri çekildi.

Tam da bu “şimdilik”ten hareket ederek, bir sonraki sayımızda “Yeni Bir Yer” temasıyla mücadelenin geleceğini, hayallerimizi, arzularımızı, nasıl bir dünyada yaşamak istediğimizi tartışmaya açmak istiyoruz. Yazılarınızı her zaman olduğu gibi editor@kaosgl.org adresine bekliyoruz.

Gelelim elinizde tuttuğunuz sayıya. Dosyamız, Yıldız Tar’ın muhafazakarlaşmayı tartışmaya açtığı çerçeve yazısıyla açılıyor. Tar’ın hemen ardından Remzi Altunpolat, genel ahlakın hukuki inşasını, LGBTİ+ düşmanı yasa tasarısı örneği üzerinden tartışmaya açıyor: Kurucu şiddete karşı kurucu özgürlük mümkün mü? Yıldız Taghızade, toplumsal cinsiyet karşıtlığı sayımızda başlattığı faşizm tartışmasını nefret yasası bağlamında genişletiyor. Taghızade, faşizm bir kez kurumsallaştı mı bundan kimsenin kurtulamayacağını hatırlatıyor.

Aksu Bora, dosyamızda ilham aldığımız Mabel’in “Karakol”u üzerinden güvenlikçi politikaları ve içimizi, bizi sorguluyor; “ayna dünya”nın yalnızca karşımızda gördüklerimiz olmadığını vurguluyor. Karin Karakaşlı, aynı tartışmaya “edebiyat ve tekmil sanat” üzerinden dahil oluyor, “muhaliflik terbiyesi”nden bahsediyor. Celal Gündoğdu ise, “içselleştirilmiş ahlakçılık” üzerinden çuvaldızı kendimize batırıyor.

Aile Yılı logosundan başladığı yazısında Batıkan Erkoç, siyasal iktidarın daha yargı paketi geçmeden adeta uygulamaya koyduğunu ama LGBTİ+’ları “Perperişan” edemediğini söylüyor. Mahmut Şeren, sansürün yarattığı “erteleme”nin ne anlama geldiğini ortaya koyarken; Mehtap Erdem, “ama”ların ardındaki karanlığa ışık tutuyor: Mağdurdan mükemmellik beklenir mi?

Çağrı Odabaşı, kırılmanın her zaman da kötü bir şey olmayabileceğini söylüyor ve dağılmanın içindeki direnişe bakmaya davet ediyor. Bilge Yerli ise kaybettiği arkadaşı Su’nun hatırasına sığınarak, perişan mekanlara bakış atıyor. Ali Can, ahlaki manipülasyon aracılığıyla heteronormatif kültürel hegemonyanın nasıl yeniden üretildiğini aktarıyor.

Sinan Ünal, Aile Yılı’nı heterodoks pratiklerin inşası bağlamında okuyor; habitus ve doksa kavramları ışığında görünürlük mücadelesine değiniyor. Öykü Ay, ekofeminist bir perspektifle arzu ve onarımın imkanlarını tartışıyor. Dosyamızın son yazısında Furkan Y. ise, The Children’s Hour filmi ışığında ahlaki panik olgusunu tartışırken; “sessizliğin suçuna” dikkat çekiyor.

Güncel sayfalarda, Oğuz Erışık çevirisiyle Chaaz Quigley, Filistin’in silinen kuir hafızasını geri kazanmanın imkanlarını ortaya seriyor. Suay Yüksel’in Umami Yayınları’ndan Seçil Epik’le söyleşisi; kuir yayıncılığın sessizleştiği dönemlerde bile nasıl direngen olduğuna dikkat çekiyor. Kapak ve umumda eserlerine yer verdiğimiz Can Akgümüş ise, Oğulcan Özgenç’in söyleşisinde sanat ve iktidar ilişkisini ele alıyor. Muhammet Fatih Doğan, Türk eğitim sisteminde heteronormativite bağlamında LGBTQ+ öğretmenlerin deneyimleri ve hayatta kalma stratejilerini aktarıyor.

Dergimizin kapanışı ise bundan seneler önceki bir başka sansür hikayesi… Şebnem İşigüzel, sansürlenen Hanene Ay Doğacak kitabını hatırlatarak; sansür döngüsünü kıran güçlü bir mesajı dergimizle paylaştı.

Bir sonraki sayımızda görüşene kadar, umutlu günler dileriz…