Kasım-Aralık / 2018 | 1406
Sağ popülizm neoliberalizmin girdiği krizle, belki daha spesifik olursak 2008 krizinin ve Suriye savaşının tüm dünyayı etkilemesiyle giderek yükselişte. Arka arkaya sıralanmasına son dönemde aşina olduğumuz karizmatik liderlerin ortak pek çok yanı olduğu gibi destekçileri de ortaklaşıyor bir noktada: Demokrasi karşıtlığı!
Bütün bu karizmatik liderler, örgütlü yapılara karşı nefret duyuyorlar; ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarına, uluslararası ittifaklara, sendikalara, kendinden olmayan siyasi partilere, ki zaman zaman kendi partileri de dahil olmak üzere. Bu nefrete, sürekli karşı karşıya kaldığımız iç ve dış düşmanlar söyleminin her an hazır ve nazır bir şekilde karşımıza çıkmasıyla tanıklık ediyoruz.
Türkiye özelinde LGBTİ hareketinin bu kadar çok şehirde güçlenmesinin en önemli nedenlerinden birini de kurumsallaşması, uluslararası örgütlerden almakta olduğu destekler olarak görürsek, bütün bunların tehlike altında olduğunu söyleyebiliriz. Popülist politikaların ortaklaştığı bir noktanın da keyfilik olduğunu düşünürsek, eşcinsellik bizim ülkemiz gibi ülkelerde hem iç düşman hem de dış düşmanların maşası olarak görülmekle birlikte, Fransa’da Le Pen’in de zaman zaman yaptığı çıkışlara yakın bir yerden İslamofobi ve göçmen karşıtlığını güçlendiren argümanlar hâline gelebiliyor.
Ancak bu kaygıların aynı zamanda başka mücadele alanlarını hem zorunlu kıldığını hem de yaratıcı ve ulus-aşırı eylemlilikleri teşvik ettiğini görüyoruz. Trump’ın LGBTİ’lere yönelik yapmış olduğu açıklamalar, bunun yanı sıra şimdiye kadar ancak kapitalizmle olan yakın ilişkileri ile dile gelen ABD’deki Onur yürüyüşü organizasyonlarının Trump politikalarına karşı örgütlenen en büyük eylemlere dönüşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Fransa’dan yapılan ve başvuru sonucunda trans kimliklerin tanınması için zorunlu kısırlaştırma şartı uygulamasının bir insan hakları ihlali olduğuna karar vererek Türkiye dâhil tüm devletleri gerekli yasal düzenlemeyi yapmakla yükümlü kıldığını da görüyoruz. Yazarlarımızın metinlerinden de görülebileceği gibi “toplumsal cinsiyet karşıtlarının” argümanlarına Baltık ülkelerinden Arjantin’e sesler yükselmeye ve yeni ağlar kurulmaya başladı.
Sağ Popülist siyaset yapma biçimlerinin neye tekabül ettiğine, LGBTİ ve feminist hareketlere ve bu hareketlerin kaygılarına değindiğimiz bu sayıda, Sağ popülist siyaset yapma biçimine karşı queer siyasetin olanaklarını değerlendirdik. Queer siyasetin tam da kendine içkin belirsiz halinin bu melez siyaset yapma biçimine karşı olanaklarını değerlendirdik.
Bir sonraki sayımızın dosya konusu “Televizyon”, katkılarınızı 10 Aralık tarihine kadar editor@kaosgl.org adresine bekliyoruz.
Keyifli okumalar.
Aylime Aslı Demir
E-posta bültenimize kayıt olup anlık olarak gelişmelerden haberdar olabilirsiniz!