Mayıs-Haziran / 2014 | 1153
Kaos GL dergi olarak bu sayımızı Queer ve Psikanaliz’e ayırdık. Psikanalizin Queer Teorileri ve Lgbt çalışmaları içinde giderek artan etkileşimi bizlere yeni perspektifler kazandırmakta. Bir yandan özellikle feminist eleştiriler tarafından, toplumsal cinsiyet rollerinin belirlenmesi konusunda eksikliğe dayalı bir ontoloji kurmakla suçlanırken, diğer yandan toplumsal cinsiyet kimliğinin doğuştan ya da biyolojik olarak belirlenmiş olmadığı gerçeğini ortaya atarak cinsiyetlenmenin ‘doğal’ bir yapılanmanın ötesinde toplumsal inşasına vurgu yaptığı için Psikanaliz olumlanmaktadır.
Her ne kadar zorlayıcı bir alan olarak görünse de, LGBT hareketinin teorik zemini açısından psikanaliz 20.yy’a damgasını vuran radikal fikirler doğurmuştur. Bunların başında Freud’un, zihinsel, psikolojik ve anatomik olarak bütün insanların aslında biseksüel eğilime sahip olduğu ve heteroseksüellik ya da eşcinselliğin bu eğilimden ayrıştığı iddiası gelmektedir.
Açılan bu sorgulama alanı izleyen dönemlerde teorik çatışma alanları doğurmuştur. Bu dergide bu hattı değerlendirerek Freud ve sonrasında ki tartışmalara odaklandık. Psikanalizin LGBT çalışmaları ile Queer Teori içindeki yansımalarına odaklanarak bu alanda kıyıda kalmış soruları gündeme getirmeye, Psikanaliz ve Queer teorinin birbirleriyle ilişkilerini sorgulayıp Queer psikoterapinin olanaklarını tartışmaya açtık.
Hande Öğüt ve Nur Engindeniz’in çalışmalarıyla başlayan dosyamız Psikanaliz tarihi içerisinde eşcinselliğin, homofobinin izini sürerken, Klasik psikanalizin diline alternatif bir dil oluşturmanın gerekliliğini hatırlatır.
Frankfurt Üniversitesinden Phil Langer’in yazısı ise Queer teorileri ve Psikanaliz üzerine üretilen çalışmalara dair genel bir çerçeve niteliği taşıyor.
Anna Worthington’un çalışmasıysa "LGBT bireyler neden psikanalizle yakın ilişkiler kurar? Psikanalizin queer teorisi söylevinin içerisindeki ısrarı nasıl açıklanabilir? Kesin olarak homofobiyle yüklenmiş ve heteronormatifliğe hizmet ettiği görülebilen bir uygulamanın cazibesi nedir?" gibi sorulara odaklanıyor.
Jeffrey Longhofer ise çalışmasında yapısalcılık ve özcülük arasındaki çatışma ve farklılıkların terk edilerek zenginleşeceğini ileri sürerek zayıf ve güçlü yapısalcılığın ilkelerinin farklılaşmasını tartışmaya açıyor.
Zeynep Özen zihinlerde Queer sineması için olanak ve sınırlılıklarına dair bazı sorular uyandırıyor. Özgür Öğütcen ise fütüristik bir kurgu ile M.S. 10000’den psikanalize bakıyor.
Zeynep Direk’in çalışmasıysa Queer ve Psikanalize, özelde Lacancı Psikanalizin queer teori ile ilişikisine odaklanıyor. Nami Başer ise "bozmayı da bozan Freud’a" odaklanarak soruyor; tuhaflık bunun neresinde?
Kütüphane sayfamızın konuğu Tuğçe Isıyel "Queer Bir Psikoterapi Modeli Olabilir mi?" sorusuna, Sedgwick’in “Aşk Üzerine Bir Diyalog” isimli kitabında yanıt arıyor. Sinema sayfasında ise Nilgün Tutal Cheviron Guillaume Galienne’in Türkçeye "Ben Kendim ve Annem" olarak çevrilen filmi üzerine bizlere oldukça derinlikli bir çalışma sunuyor. Tentabulles: Feminist Lezbiyen Kimliği Yücelten Bir Sirk üzerine Nora Deetje Leggemann’ın ve Emre Terekli’nin "Etin Cinsel Politikası" kitabının çevirmenlerinden Güray Tezcan ile yaptığı söyleşiyi okuyabilirsiniz.
Son olarak dergimiz Elizabeth Grosz’un " Psikanaliz ve İmgesel Beden" makalesiyle tamamlanıyor.
Ayrıca dergiye yazılarıyla çevirileriyle katkı sunan herkese, kapak ve umum sayfasında yer alan çalışmaların yayınlanmasına izin veren Rona Pondick ve Acconci stüdyolarına, makalesinin telifini paylaşan Elizabeth Grosz’a teşekkür ederiz.
Gelecek sayımızın dosya konusu "Queer Sanat". Katkılarınızı 10 Haziran 2014’e kadar editor@kaosgl.org adresinize bekliyoruz.
E-posta bültenimize kayıt olup anlık olarak gelişmelerden haberdar olabilirsiniz!