Temmuz-Ağustos / 2007 | 968
1 Temmuzda Türkiye eşcinsel hareketi bir düşe inandı. İstiklal Caddesinde yüzlerce eşcinsel "biz varız" dedi. Orda bulunan herkes olan bitene, yanı başında ilk kez gördüğü yüzlere, gözlerine inanamadı. Yürüyüş sonrasında gelen tepkiler de her şeyin "düş gibi" olduğunu söylüyordu. Gerçek değilmiş gibiydi akan kalabalık; o birliktelik ve coşku. İlerleyen sayfalarda da okuyacaksınız; Lambdaistanbuldan Yeşim geçen yıllardaki gibi azıcık olmaktan korktuğunu söyleyip "Ama Taksimde o kalabalığı görünce evet, şimdi başardık dedim" diyor.
Evet, şimdi başardık. Kaos GL ve Lambdaistanbul 12 seneyi bulan örgütlenmeleri içinde bu kalabalığı görmemişti. Peki, ne oldu da sene 2007de bu düş görüldü? Aslında yanıtı çok basit. Bu iki örgüt 2000li yıllardan itibaren rotalarını dedikodulardan uzakta, görünür işlere doğru çizdiler. Yıllarca reddettikleri medya, devlet gibi kurumlarla savaşmayı bırakıp, dillerini çözerek onları içeriden dönüştürmeye çalıştılar. Sivil toplum örgütleri birkaç kadın örgütünden başka örgütler de demek oldu. Dahası yerel keşfedildi. Mesela, geçtiğimiz sene Sivil Toplumu Geliştirme Merkezi desteğiyle gerçekleştirdiğimiz "LGBTT Ağı" toplantıları MorEl Eskişehir, Kaos GL İzmir ve Kaosist gibi yeni örgütlenmeleri doğurdu. Antalya Gökkuşağı yeniden bir araya gelip çalışmalarına başladı. Kaos GLnin 15 Temmuz 2005te derneğe dönüşmesi eşcinsellerin de dernek kurabileceğini gösterdi. Bu arada, transeksüel örgütlenmesi kendi yolunu çizerek Bursada Gökkuşağı, Ankarada Pembe Hayat derneklerini yarattı. Türkiyenin ilk resmi öğrenci kulübü Bilgi Gökkuşağı üniversitelerde de olduğumuzu hatırlattı. Homofobi Karşıtı Buluşma, Kaos GL dergisinin tüm Türkiyede satılıyor olması, İnsan Hakları İzleme ve Hukuk Komitesinin kurulması, Kaos GL yerel eşcinsel medya ağı, Pembe Hayatın her türlü ayrımcılığa karşı yaptığı basın açıklamaları, 1 Mayıslar ve 8 Martlar... Hepsi bir araya geldi ve bu enerji Onur Yürüyüşünü doğurdu.
1 Temmuzda Lambdaistanbul ve Kaos GLnin yanında yürüyen kalabalıkta başka şehirlerden ve ülkelerden gelen pek çok kişi vardı. Yol kenarında izleyen eşcinseller işte bu kalabalığa büyülenip de girdi korteje. Yoksa, yıllardır yaptıkları gibi, izlemekle kalacaktı var oluşları.
1 Temmuz bize Türkiyede görünür olmanın ve örgütlenmenin önemini etkileyici bir biçimde gösterdi. Yüzümüzü ne kadar çok gösteriyor ve yeni sözler söyleyebiliyorsak o kadar çoğalıyoruzu kanıtladı.
Ve bir zaman sonra yürüyüşün görüntülerini engelleyen RTÜK de bu gücü fark edecek. O değişmese bile medya onu değiştirecek. Hormonlu Domates ödüllerinin sahipleri ödül almaya o alana gelecek ve özür dileyecekler. Yasalar çıkarılırken eşcinsellerin ne söyleyeceği ve nasıl tepki vereceği sorulup karar bir kez daha düşünülecek. Kulağa komik geliyor olabilir ama bunlar olacak. Yorulmadığımız, yeni cümleler ve sesler yaratabildiğimiz, birbirimizi çamurlamadığımız, birlikte olduğumuz sürece bunları biz de göreceğiz. Hiç değilse ben buna inanmak istiyorum.
Hrant Dink söylemişti, kolay olmayacak bu sene, demişti. Sokaklarda tacize uğradığımız yetmiyormuş gibi keyfi göz altına almalar, dövülmeler, öldürülmeler sürüp gidiyor. Hemen her hafta yeni bir kanun çıkarılıyor ya da uyduruluyor ve etrafımızdaki çember gittikçe, daha çok daralıyor. Gittiğimiz mekanlar basılıyor, içeride parmaklar dışarıda coplar bizi işaret ediyor. Örgütlenme hakkımız "ahlaksız" bulunup engellenmeğe çalışılıyor. İnatla tarih yazmaya çalışanlar inatla görmezden, duymazdan geliniyorlar. Hiçbir şey kolay gitmiyor. Bize de bu gerekiyor ama. Yoksa nasıl olur da Kaos GL Homofobi Karşıtı Buluşmayı, Lambdaistanbul da o görkemli Onur Yürüyüşünü yapardı?
"Eşcinseller, kendinden olmayanın, kendi gibi olmayanın bakışını kendi gözünden silip atmadıkça, kendine kendi gözüyle bakmadıkça kurtulmak şöyle dursun, kendini tanıyamayacak bile..." demişti Bilge Karasu. Gözlerimizi, dilimizi, içimizi temizleme vakti o zaman!
Yalnızlık konulu gelecek sayıda görüşünceye dek iyi temizlikler.
You can subscribe to our e-mail newsletter and be informed instantly!