Mayıs-Haziran / 2007 | 1174
Çocuktum. Evde gizli gizli aşk romanları okuyup sokakta küfrederim. Dilimi ne kadar pis, iğrenç yaparsam o kadar onlardan biri olacağıma inanırdım. El şakaları, açık saçık sohbetler, çıplak kadın resimleri… Öyle kötü bir oyuncuydum ki aralarında beni fark etmeleri çok uzun sürmedi. Sapanla kuş avına çıktıklarında onlarla gitmediğim, dahası, kanaldan topladıkları ölü balıkları ellerinden alıp gömdüğüm için benden uzaklaşmaya başladılar. Bu, benim erkeklikten de ilk sürülüşüm oldu. Ama eşcinsel olduğum için değildi sürgünüm. Erkekleri sevmem (yaman çelişki anne) onlardan daha ince yapmıyordu beni. Yalnızca sır tutmayı bilmiyordum. Her erkeğin çocukluktan kalma gizi vardır, başkalarına açmaya korktukları. Biliyordum: Öldürmek istedikleri için değildi kuş cinayetleri, çünkü erkeklerin bunu yapması gerekiyordu. Arzuyu bildikleri için değildi, istemeleri öğretildiği için bakıyorlardı kadın resimlerine. Bedenleri titrediği için değil, kanıtlamak için gidiyorlardı geneleve. Gizler başkalarının önünde asla açılmıyordu. Ne gerekiyorsa o yapılıyordu işte! Sır korunmak zorundaydı. Yoksa erkekleri sevmedikleri halde ibne denilebilirdi onlara.
Yeterince erkek olmadığım söylendi bana yıllarca. Sokak oyunlarında, ilkokulda aşı olurken, ortaokulda beden eğitimi derslerinde, lisede fen yerine edebiyatı seçtiğimde, üniversitede saçlarımı kırmızıya boyadığımda erkek değildim. Oysa erkek olmak hayatta kalmak için gerekli olandı, başarılmak zorundaydı ve ben her sınavda 0 alıp oturuyordum. Eşcinsel kimliğimi kabul etmem, onlar yanlış biliyormuş demem de yetmedi bu yetersizlikten kurtulmama. Feminizmle tanışmam gerekiyordu eksik ya da yanlış olmadığımı görebilmem için. O güne dek bana yaşatılanları açıkladı feminizm. Erkeklik denilen şeyin nasıl kurulduğunu ve benimle birlikte kadın-erkek, herkesi nasıl hapsettiğini gösterdi.
Bugün kendimi sevebiliyorsam, sesim inceldiğinde, elim kırıldığında, pembe kazağımı giydiğimde artık utanmıyorsam, sevgilimle var olan ilişkilerin dışında bir dille konuşabiliyor ve ona başka bir elle dokunabiliyorsam, filmlerden kitaplara, gazetelerden televizyona pek çok ürünü alırken aslında ne söylediklerini çırılçıplak görebiliyorsam erkekliğin şifresini çözmüş olmamdandır. (Haleluya!) Matrixte Neonun önünde nasıl açıldıysa gerçek dünya erkekliğin kodlarını da öyle gördüm. Daha çocukken evin içinde dağıtılan roller, oynadığım oyuncaklar, istiklal marşı okunurken okul bahçesinde girdiğimiz sıralarda döktüğüm terler, pazar günleri evlerin çamaşırdan nem kokan odaları, bütün bir gün futbol izleyen pijamalı babalar… Pek çok rahatsız anı teker teker çözülüp dökülmüştü. Her şey aydınlanmıştı.
Söyledim ya, bana bu cehennemi açıklamaya yetmedi eşcinsel olmam. Bugün aşık olurken, arkadaşlarını seçerken geylerin daha erkeksi, kırıtmayan, ayol demeyen erkekleri özlemelerini, istemelerini de açıklamıyor. Aktif, pasif, efemine, maskülen terimlerini de… Lezbiyenlerin ilişkilerinde kurdukları erkek-kadın ilişkisini de… Travesti ve transeksüellerin yeni beden ve elbiselerle kadınlık rollerini giymelerini de…
Eşcinsel olduğumuzu kabul etmek, bunu yaşamak erkeklikten kurtulmamızı sağlamıyor ne yazık ki. Pek çok eşcinsel, hadi tek tek sayayım, gey, lezbiyen, biseksüel, travesti ve transeksüel, gerek özel gerekse kamusal alanda erkekliği yeniden ve yeniden üretiyor. Daha acıklısı bunu eşcinsel var oluşu üzerinden yapıyor.
Bu dosya erkekliğin sorgulanmasında bir adım olsun iyi niyetiyle yaratıldı. Kaos GL “Eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecektir” dedi yıllarca ama şunu da çok iyi biliyordu ki, erkeklik yok olmadığı sürece ne eşcinseller kurtulacak ne de heteroseksüeller özgür olacaktı.
***
Bir yıldır özene bezene hazırladığımız Homofobi Karşıtı Buluşmanın ikincisine hazırlanıyoruz. 1720 Mayıs 2007 tarihleri arasında homofobinin sona erdirilmesi için yeni yollar, çareler arayacağız. Medyanın içindekileri nasıl temizleyebiliriz, ona bakacağız. Medya konulu gelecek sayımızda buluşmak dileğiyle…
You can subscribe to our e-mail newsletter and be informed instantly!